15 Ocak 2016 Cuma

The Judge


Yargıç bir babanın avukat oğlu olan Hank Palmer annesinin ölümü üzerine kasabasına ve evine sadece kısa bir ziyaret yapmak için yola koyulur.Ancak kısa bir ziyaret yapacağını sadece kendisi düşünmektedir.

Olaylar zincirinde bir anda babasını mahkeme salonunda savunurken bulan Hank aslında bir baba oğul ilişkisindeki düzensizlikleri ve kopuklukları da anlatmaktadır.

Sevgi bir babanın oğluna verebileceği en büyük gizli bir servettir aslında.Bu filmi izlediğimde gerçekten bunu hissetmiştim.Film eski olsa da tekrar tekrar izlenecek gerçekten kaliteli bir film.En azından bence öyle...

Salih Yücel GÜR 

11 Ocak 2016 Pazartesi

Kingsman: Gizli Servis (2014)

Ulusların üstünde bir istihbarat servisi olduklarını söyleseler de arada hissettirmeden İngiliz istihbaratı ve devleti adına çalıştıklarını çağrıştırıyorlar.


Yine de izlenecek filmler arasında yer almaktadır. ( : 

6 Ocak 2016 Çarşamba

Kurtuluş Savaşı'nda Kadın Askerlerimiz



  Elde ettiğimiz malzemeye göre, bu incelememiz başlıca üç bölümü içine almaktadır. İşlediğimiz konuya giriş sayılabilecek Kurtuluş Savaşı’ndan Önceki Mücahit Kadınlarımız (1828-1918) başlıklı Birinci Bölüm'de, yakın tarihimizdeki savaşa fiilen katılan kadın askerlerimizi ele aldık.Bunlardan biri, II. Mahmud devrinde, Ruslar'ın 1828’deki Şıımnu kuşatmasında erkek elbisesi giyip cepheye koşan, kahramanlık menkıbesi Kars’ta dilden dile dolaşan bir genç kızdır. 1853-56’daki Türk-Rus Harbi’nde şehit düşen bir genç kızın da cenazesi Kars'a getirilerek törenle gömülmüştür. Yine Kırım Savaşı'nda 1854 başlarında, ordu kumandanı Musa Paşa Silistire kuşatmasında şehit olunca, Kara Fatma kumandasındaki, Türkmen ili'nden yardımına koşan kılıç belde, kargı kolda kadınlar Sivasto pol’da geceli-gündüzlü savaşmışlar, Kara Fatma yaralanmış, kardeşi şehit düşmüştür. 1877'de Trabzon'un Akçaabad ilçesindeki Sargana-Deresi’nden karaya çıkmayı planlayan Ruslar’ın püskürtülmesinde, ellerinde baltalarla düşmana karşı koyanlar arasında Rukiye Abla ile Pümpür kızı Ayşe; 8-9 Kasım, 1877'de Aziziyye Tabyası'nı kuşatan Ruslar'ın yenilgiye uğramasında büyük yararlıkları görülen Erzurum'un Nene Hatun'u, Gülizar'ı ve Nâme Kadını... 1918'de yine Erzurum'da, evlerine baskın eden Ermeniler'in birini yere serip, topladığı kadınlarla öteki Ermeniler'i kaçırmayı başaran Sebile adlı genç kız da dahil, bu dokuz mücahidimizin kahramanlığını tarih bilgisi çerçevesinde aydınlatmaya çalıştık.

   İkinci Bölüm'ün Kurtuluş Savaşı'nda Cephe Gerisinde Çalışan kadın askerlerimiz başlıklı birinci bahsinde çoğu tanınmış ailelerden, yüksek öğrenim görmüş İstanbul hanımlarının 15 Mayıs 1919’da İzmir'in işgali üzerine, bu ayın ondokuzundan başlayarak 13 Ocak 1920 tarihleri arasında, İstanbul'un birçok semtinde tertipledikleri, mitinglerden, Yunan zulmü dolayısıyla yabancı devletlere çektikleri ve Milli Kuvvetleri destekleyici protesto telgraflarından bahsettik. Bu bölüm, Sivas Kongresi'nden yaklaşık bir ay sonra, bura hanımları tarafından resmen 9 Aralık 1919’da kurulan, başka şehirlerimizde şubeleri açılan Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti'nin çalışmalarını da içine almaktadır; Milli Kuvvetleri muhtelif bakımdan destekleyici yardımda bulunan bu önemli cemiyetle, Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal imzasıyla, T.B.M. Meclisi'nin açılışına, 20 Nisan 1920'ye kadar süren yazışmaları hakkında kısaca bilgi vermiş bulunuyoruz. Bu bölümün Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu asker kadınları başlıklı ikincinci konunun;

a) Savaşlara Katılan kadın askerlerimiz kısmında, adlarını tesbit edebildiğimiz onüçünün ne zaman, hangi savaşlarda bulundukları, gösterdikleri kahramanlıklar hakkında bilgi vermeye çalışacağız; öteki kısmını ise,

b) Kağnı Kollan ve isimsiz savaşçılar teşkil etmektedir.

Han mı Başbuğ mu ?


Bu günlerde özellikle sosyal ağ ortamında kullanılan bu iki kelime gün geçtikçe herkesin diline dolanmaya başlamıştır.Ancak bunu söyleyenler ya da bunu yakıştıranlar Liderlerimiz hakkında ne kadar bilgiye sahiptir bu sorgulanmalıdır.

Gelin kelimelerin anlamlarına tek tek bakalım 

Han: Eski Türk - Moğol topluluklarında hükümdar. "Ulu insan", "lider" anlamları taşımaktadır. Moğolcada ve bazı Altay lehçelerinde Kan (Gan) olarak da söylenir.

Başbuğ:Eski Türklerde baş, başkan, komutan.

Burada altını çizmek istediğim nokta her ikisininde eski olmasıdır.II.Abdülhamit ve Atatürk'ün isminin yanına bu tür kelimelerin eklenmesi bu kelimeleri ekleyen kişiler ile ilgili bana hep şunu hatırlatır:

'' Bakın ben burada bu liderin çalışmalarını bilmiyorum.Kim olduğunu bilmiyorum.Bilgi sahibi değilim ancak çok değerli biri olduğunu biliyorum en azından tahmin ediyorum... '' denilmesi gibi birşeydir.

Han ve Başbuğ kelimeleri gereksiz kelimelerdir.Bunlar eski Türklerde sıkça kullanılırdı.Ancak bu Türkler o kadar eski Türkler değildir.Ayrıca bu Türkler yenilikçi Türkler olarak anılmaktadır.Elbette geçmişimizi okuyup araştırmalıyız.Ancak kaldırıp geçmişte kullanılan kelimeleri ünvanları ait olmayan liderin isimlerinin önüne arkasına koymamalıyız.Bu onları yükseltmez tam tersine alçaltır.

İki liderde döneminde hep halkına yenilikler sunmuş iken biz bu yeniliklerden uzaklaşıp kaldırıp eski ünvanlar veriyoruz liderlerimize.Kaldı ki ne için değerlerini belli etmek için.Cahilin tepkisi ancak böyle olur Ulu'der Başbuğ'der halbuki bu liderler yenilik yapmak ve ülkeyi ileriye götürebilmek için ellerinden geleni yapmış iken.

Gerçekten değerli olan insanların değerini yaptıkları ile anlamak çok başka bunu bilmeden öylesine kelimeler eklemek ise çok başka bir olaydır.

S.yücelgür

4 Ocak 2016 Pazartesi

Münevver

Cengiz ÖZAKINCI

Öfkeyle kapatıyorum telefonu. Birkaç adım ötemde, vestiyere dayanmış, bir yandan yüzündeki boyaları düzeltip bir yandan konuşmamızı dinleyen kadın, elindeki küçük aynayı çantasına atıp yanıma doğru gelirken, acı bir gülümsemeyle bakıyor yüzüme. Dudaklarında buruk bir gülücük; 

"Terkeden ve terkedilen aşıklar gecesine hoşgeldiniz," diyerek elini uzatıyor; "vestiyerle tuvalet arasında birbirimizin sırlarını öğrendiğimize göre, tanışabiliriz artık; adım Münevver." 

İki sıra inci kolye boynundan göğsüne doğru kayarken, göğüslerinin arasına inen 'v' yakanın birleştiği yere taktığı üzeri parlak taşlarla süslü gümüşi Osmanlı tuğrasına takılıyor gözüm. Dudaklarının saydam pırıltısıyla teninden yayılan koku; sıcaklığı avucumun içine yayılan yumuşak elin sahibine doğru çekiyor beni. "Hoşbulduk", diyorum gülümseyerek, "terkeden, terkedilen aşıklar gecesine merhaba."




Cengiz Özakıncı Münevver kitabından.

3 Ocak 2016 Pazar

American Sniper



Film en başta her Amerikan filmi gibi kendilerini övdükleri savaş filmlerinden biri olarak başlasa da sonradan aslında bir gerçeği de ortaya koymak yolunda ilerliyor.Filmin bu gerçeği ise JUBA yani ABD'nin Irak işgalinde kimliği gerçek ismi nereli olduğu bilinmeyen ancak ABD'li askere tabiri caiz ise kan kusturan bir nişancı ile Amerikan nişancı askerinin kapışmasını anlatmakla beraber diğer yandan da bir askerin savaş ve gerçek hayat arasındaki psikolojisini bize sunmaktadır.

Ayrıca filmdeki Chrıs Kyle gerçek bir asker.Film izlenmesi ve sorgulanması gereken ibareler taşıyor.

2 Ocak 2016 Cumartesi

Değişim gerek artık.

Biz doğu toplumları olarak geleneklerine diğer toplumlardan fazla bağlıyız.Bugün insanlarımız kaldırıp yaşını başını almış insanların söylediklerini bu adam kaç yaşında yalan söylemez diyerek inanıyorlar.

Halbuki bilimsel gerçeklik hiçbir zaman bu değildir.İnsanlar direkt bir kişiden tarih öğreniyor.Bir kişiden edebiyat öğreniyor.Elbette böylelikle sadece kitlelere yeni neferler yetiştirmiş oluyoruz.

Eleştirmek denilen o büyülü yoldan geçerken dahi,cahil cahil davranmanın eşiğindeyiz.Ancak geleneklerine sahip çıkarken birde eleştirel bakmayı ve fikirlerinin eleştirilebilir olmasını öğrenebilsek.İşte o zaman birşeylerin değiştiğini görebileceğiz ülkemizde.Okuyan araştıran ve eleştirebilen insanları görebilsek evet gerçekten ülkemizde birşeyler değişiyor diyebileceğiz.