30 Ekim 2016 Pazar

Voltaire - Türkler Müslümanlar Ötekiler

Tanıtım 

"Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır: Gaddar olmalarının yanı sıra merhametlidirler. Açgözlüdürler, fakat hırsızlıkları neredeyse hiç yoktur. Boş vakitlerini kötüye kullanmazlar. İçlerinden pek azı birden fazla kadınla evlenir. Avrupa'daki büyük merkezlerin içinde en az genelev kadını bulunan şehir İstanbul'dur. Dinlerine sıkıca bağlı olan Türkler, Hıristiyanlardan tiksinirler; onlara kâfir gözüyle bakarlar. Bununla beraber, onları ülkelerinin her yerinde, hatta devlet merkezlerinde bile hoş görür ve korurlar. İstanbul'daki Hıristiyan mahallesinin sokaklarında, paskalya yortusunda yapılan ayinlere izin verildiği gibi, muhafızlık etmeleri için de törenlerin başında dört yeniçeri bulundurulurdu."

Eserlerinden derlenen bu kitapta Voltaire, Osmanlı zaman dilimini kapsayan Türk/Müslüman tanımında, Fransız Devrimi'nin temelini atan görüşlerindeki ahlaki tutumu Türklerden esirgemeyerek Türkleri de İslamiyeti de bir ansiklopediste yaraşır şekilde kaleme almış, Türklerin çağdaş ve evrensel düzeyini araçları ile ifade etmiştir. Bu yansızlığıyla ansiklopedist kişiliğini ve mürekkebini kirletmeyen edip, nam-ı diğer Voltaire, ne tesadüf ki Türklere karşı olduğu kadar devrime de karşıdır. 

Dünya fikir tarihine şerh düştüğü, "Tanrı olmasaydı, onu icat etmemiz gerekecekti." önermesi insanlık tarihi açısından, öznenin hem icadı hem de iktidarı olmuştur.
(Tanıtım Bülteninden)



Sayfa Sayısı: 192

Baskı Yılı: 2015


Dili: Türkçe

Müslümanların Bilim ile İlişkisi


Marten Lüter olayı


Türkler ve demoraksi hakkındaki görüşleri.



Bayezid


27 Ekim 2016 Perşembe

Milliyetçilik





Milliyetçilik

Milliyetçilik milletinin çıkarlarını düşünmek demektir dersek yanılmış olmayız.Ancak milletinin çıkarlarını düşünürken devletinin çıkarları ile çatışan bir milliyetçilik elbette söz konusu olamaz.Eğer olursa bu milliyetçilik ise başka bir devletin mevcut devleti içeriden yıkma politikasının eseri olan bir suni milliyetçiliktir.Bu tarz suni milliyetçilik anlayışları kendi milletinin diğer milletler ile aynı olduğunu ve üstün olduğunu gösterme çabasından sonra bulunduğu devletin sistemini yıkmaya yahut terör noktasında eylemler düzenlemeye gelidiğinde ise bu bir milliyetçilik değil suni milliyetçiliktir.

Milli olmak demek en başta milli bir ekonomiye sahip olmak demektir.Bugün günümüzdeki devletler ekonomik güçleri ile ayakta kalabilmektedir.Diğer yandan devletler için önemli olan toplumların yönetilmesindeki din unsuru da bir çok konuyu belirler.

Devletlerin jeopolitik konumu ise diğer bir konudur.Devletlerin önemli jeopolitik konumlarının olması bu konumların kullanılabilmesi için canlı bir siyaset gerektirmektedir.Hem iç hem de dış politikada sağlam adımların atılması ile devletler daha da güçlenebilir yahut güçsüzleşebilirler.

Bugün günümüzdeki Avrupa elbette kendisini üstün görmekte haklıdır.Çünkü devletlerinin çoğunda üretim olan ve bilime sahip çıkan zihniyette bilinçli bireyler yetiştirmekte ileri gelmektedirler.Diğer yandan bilim ile ilgili doğulu toplumlardan aldıklarını da çoğu zaman inkar etmemekte saygı duymaktadırlar.

Bugün günümüzde toplum artık bir bilgi toplumu haline gelmiştir.Ancak bilginin doğruluğu ve gerçekliği tartışılır bir hal almıştır.Bakınız doğrular bireylere göre değişebilir iken gerçekler hiçbir zaman değişemez.Çünkü gerçekler her zaman test edilebilirdir.Günümüzdeki bu durum teknolojiyi getirmiş iletişim hızlanmış ancak insanlar arasında iletişim daha da düşük bir düzeye çekilmiştir.İletişim araçlarının hızlanması sonucu bireyler bireyselleşmeye yönelmişlerdir.

Salih Yücel GÜR 

19 Ekim 2016 Çarşamba

Gecenin sisi fikirlerdendir



Gecenin sisi fikirlerdendir 
Ya yeniden doğar ordular 
Ya da ordu millet olur 
Topyekün dünya ağlar...


salihyücelgür

18 Ekim 2016 Salı

Deprem ve Ülkelerin Gelişmilik Düzeyi


Birey Toplum ve Devlet


Birey Toplum Devlet

Bir devleti oluşturan üç temel ayak vardır.

Bunlar:

1-) Millet : Halk – İnsan – Toplum

2-) Toprak : Ülke

3-) Otorite : İktidar 

Bu üç unsuru tam anlamıyla oluşturabildiğimizde ise ulus bilinci tam olarak oturmuş olmaktadır. Eğitim sistemimizin temel olarak bunların üzerinden devletimizi ileriye götürmek olarak yapılanması gerekmektedir. Bireyin devletsiz bir toplumun ömrünün uzun olmayacağını anlaması şarttır.Devletin ileriye gitmesi demek aynı zamanda milletin de ileriye gitmesi demektir.Milletsiz devlet hiçbir şeyi ifade etmemektedir.

Millet denilen unsur sıradan insanların bir araya gelmesi ile değil bir geçmişi olan halklar topluluğuna denmektedir. Millet asıl anlamı ile işte budur.Kısaca Çanakkale Savaşı Kurtuluş Savaşı bir milletin oluşmasında en büyük etkendir.Kaldı ki bu millet Çanakkale Savaşında dönemin en güçlü devletlerine karşı en büyük sınavını bu devletleri alt ederek kazanmış ve ulus olma yolunda ileriye doğru adım atmıştır.

Günümüzde devletlerin en büyük konusu Jeopolitik’dir. Jeopolitik bir devletin ayakta kalabilmesi için içinde bulunan otoritenin bu jeopolitiği ne kadar iyi kullanabildiğine bağlıdır.Ayakta kalabilmek ve hatta ileriye gidebilmek için jeopolitik konum özellikle bizim ülkemiz için çok önemli ve değerlidir.Bu yüzdendir ki derslerimizde hep Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan bir ülke Türkiye tanımını kullanmak gayet yerinde bir tanımlamayı getirir.Bireyin toplum içinde yaşadığı yerin önemini anlaması hatta kavraması buna bağlıdır.

Burada en dikkat edilmesi gereken diğer bir olay ise ülkemizin üniter bir devlet yapısına sahip olmasıdır.

Üniter devlet ne demektir ?

Ülke sınırları içinde aynı hukuk kurallarının geçerli olduğu ve yasama yürütme ve yargı organları açısından teklik arz eden devlet şekline denir.

Bu devletlere örnek olarak İngiltere, Fransa, Japonya gibi devletler örnek verilebilir.

Bu yapının değiştirilmesi elbette kolay bir durum değildir doğulu bir toplumun üyesi olan Türkiye toplumu için özellikle çok zor bir durumdur dersek yanılmış olmayız. Bu durumun kaynakları ise toplumun yeniliklere çok hızlı bir şekilde entegre olamaması gösterilebilir.Bu tür konularda hızlı bir biçimde sonuç alınması için ülkenin eğitim durumunun gerçekten normalinden üst seviyelere çıkarılması gerekmektedir.Buradaki eğitim durumundan kasıt okulda okuyan kişinin sayısının arttırılması değildir.Okur yazar kişi sayısının arttırılması konunun anlatılması demektir.

Eğitim sadece okullarda verilen eğitim ile sınırlı kalmaktadır maalesef toplumumuzda.Zaten bu yüzden hep bir yanımız eksik kalmıştır.Bireyin kendisini kendi de eğitebileceği hiçbir zaman akla gelmez.Bu yüzdendir ki hep eğitimin sadece okullarda olduğu düşünülür.Ancak eğitim bireyin sahip olduğu aile ile başlar okul ile devam eder kazandığı sosyal çevre ( arkadaş , dost ) gibi bireyler ile ilerler yahut geriler.

Salih Yücel Gür

D. W. Griffith ve The Birth of a Nation (1915)

D. W. Griffith, 1915 öncesinde de sinema tarihinde önemli bir yere sahipti. Bununla birlikte, günümüzde Griffith denildiğinde en çok bu tarihte piyasaya sürülen tartışmalı bir film olan The Birth of a Nation anımsanmaktadır. Pek çoklarınca bir başyapıt olarak görülen The Birth of a Nation ilk Amerikan destanıdır. Filminde, kariyeri boyunca mükemmelleştirdiği yeni bir anlatım tarzını ve modern teknikleri kullanmıştır. Ne var ki filmin içeriği açık bir biçimde ırkçıdır ve yaklaşık bir yüzyıl önce ilk kez sergilendiği andan itibaren son derece ciddi tartışmaların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Griffith (1875–1948), Kentucky’de büyüdü. Bir konfederasyon albayının oğluydu. 1908 yılında aktörlükten yönetmenliğe geçiş yaptı. On iki ya da on beş dakikalık kısa metrajlı filmler yapıyordu. Son derece üretken bir kişiydi. Sadece 1909 yılında 140’tan fazla film çekmişti.
Bu dönemde aşağıdaki yeniliklerin geliştirilmesine katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir:

-Crosscutting: Merak uyandırmak için farklı yerlerdeki olayların birlikte gösterilmesi.

-Bir hikayeyi anlatmak ya da duygusal titreşimler oluşturmak için geniş, orta ya da ayrıntı çekimlerin gerekli şekilde kullanılması

-Yüz ifadeleri ve performansın belli bir biçimde yönlendirilmesi için aktörlerle prova yapılması

Griffith bu tekniklerden herhangi birini keşfetmemiş olmasına rağmen, bu ve benzeri teknikleri bir araya getirerek bir sinema dili ya da “film grameri” oluşturan ilk yönetmen olmuştur. Onun katkıları sayesinde 20. yy başındaki ilkel filmler bir sanat formu haline gelebilmiştir.

The Birth of a Nation’da kullanılan içerik yönetmenin bu katkılarının önüne geçmektedir. The Clansman (aynı zamanda filmin orijinal adıdır) romanına dayanan film, Amerikan İç Savaşı ve yeniden yapılanma dönemine odaklanmaktadır. Filmde Ku Klux Klan yüceltilerek ele alınmaktadır. Filmin gösteriminin ardından çeşitli şehirlerde toplumsal hareketler ortaya çıkmış ve pek çok sinema salonu filmi göstermeyi reddetmiştir. “National Association for the Advancement of Colored People” (NAACP) filmin derhal yasaklanmasını talep etmiştir. Tüm bunlara rağmen The Birth of a Nation mutlak bir ticari başarı elde etti. Film, tüm zamanların en kârlı sinema projesi haline gelmişti. Yirmi yıldan fazla bir süre boyunca da bu unvanını koruyacaktı.

Irkçılık suçlamalarına bir yanıt olarak Griffith, 1916 yılında Intolerance adlı filmini çekti. Film insanlık tarihi boyunca yaşanmış hoşgörüsüzlük örneklerini ele alıyordu. Ticari açıdan başarısız olmuş ve Griffith bu tarihten itibaren bütün enerjisini borçlarını ödemek için harcamıştır. Son filmini 1931 yılında çekmiştir.
Ek Bilgiler

1- “The Birth of a Nation”ın ticari başarısı, 1937 yılında çekilen “Snow White and the Seven Dwarfs” filmi tarafından gölgede bırakıldı. Çekilmesi 110 bin dolara mal olan film, 18 milyon dolarlık bir gişe başarısı elde etmişti.

2- “The Birth of a Nation”da yer alan siyahi karakterler, siyah maskeli beyaz oyuncular tarafından canlandırılmışlardı.

3- “The Birth of a Nation” gösteriminden sonraki on yıl için Ku Klux Klan’ın üye sayısının artışından sorumlu kabul edilmiştir.