25 Kasım 2016 Cuma

Türkiye'nin Kültür Sorunları / Ekrem Akurgal

Ekrem AKURGAL

(30 Mart 1911- 1 Kasım 2002), 

Hayfa kentinin Tulkarem kasabasında doğdu. Ailesi, o henüz çocukken İstanbul’a taşındı. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Bu sırada bir arkeoloji bursu kazanarak 1932’de Almanya’ya gitti. 1940 yılına kadar ünlü arkeolog Gerhart Rodenwaldt’ın yanında klasik arkeoloji öğrenimi gördü. Türkiye’ye döndüğünde, yazılı tezle doçent olan ilk kişi unvanını aldı. Asistan olarak akademik kariyerine başladığı A.Ü Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 1957’de ordinaryus profesör oldu. Aynı fakültede 1958-59’da dekanlık görevinde bulundu. 

1948’de kazılarına başladı. Foça, Çandarlı ve İzmir antik kentlerini buldu, Eriythrai antik kentini ortaya çıkardı.

Avrupa’da İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca olarak yüksek tirajlı eserleri yayımlandı. 

1956 yılında Türk Sanat Tarihi Kürsüsü’nü kurulmasına öncülük etti.

Princeton, Berlin ve Viyana üniversitelerinde birer yıl konuk profesör olarak ders verdi. 

Ekrem Akurgal; Federal Almanya Büyük Liyakat Nişanı Yıldızlı Rütbesi, Goethe Madalyası, T.C Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü, İtalyan Commandatore Nişanı ve Fransa Cumhurbaşkanı tarafından verilen Légion d’Honneuer Officier Rütbesi sahibiydi. 1960’lardan bu yana İngiliz, Fransız, Alman, Yunan, İspanyol televizyonlarında söyleşilerde ve belgeselllerde yer aldı.Son yıllarda yaşamını sürdürdüğü İzmir’de vefat etti.


23 Kasım 2016 Çarşamba

Bizi bir kendi halimize bıraksalar aslında…

Bugün yücelttiğimizi sandığımız aslında tam tersine orjinalliğiini bozduğumuz o kadar çok kavram var ki bu coğrafyada. İnsan nasıl bir varlıktır ki diğer insanlar sırf yanlış anlamasın diye kavramları böyle alt üst eder. Kavramları bir kenara bırakın kültürleri yok etmek için elinden geleni yapar.

            Anadolu coğrafyası o kadar değişik ve güzel kültürlerin bir araya geldiği bir coğrafya ki. Bizi bir kendi halimize bıraksalar aslında, ama bırakmazlar. Nefret temelli ideolojiler ile büyütülen çocuklarımız, nesillerimiz.

’’ Yurtta Sulh Cihanda Sulh ‘’ diyen bir öndere sahip olan bu toplumun aslında önderinin ne demek istediğini anlamadığı zaten aşikardır.

Başımızı şöyle gökyüzüne doğru bir kaldırıp nasıl bir ülkede yaşadığımızın farkına varabilsek. Farkına varmak evet bilinçlenmenin ilk adımlarında olan bir olgu galiba. Bilinçlenmek kendi etkinliğinin farkında olmak bilinçli duruma gelmek. O güzelim Anadolu coğrafyasında sürgünler ile gelen kültür yığınlarının ayakta kalabilmesi. Hani derler ya rahat bir nefes alma diye gerçekten böyle. Biz ülkemizde ülkemizin her santimetrekaresinde rahat bir nefes alamıyoruz.

Sürgün ile göç ile gelmişiz hepimiz nedenlerimiz farklı olsa da acılarımız ortak dillerimiz farklı olsa da acılarımız yine ortak.Sadece farkında değiliz.Farkında olmamak bizi siyasi seçimler üzerinden birbirimize kırdırmak isteyen başkalarının işine yarıyor sadece.

Galiba saygıyı çıkarlarımızı ideolojilerimize uydurduğumuzda kaybettik. Saldırır olduk birbirimize güvenmez olduk kimseye özellikle de kendimize.

Salih Yücel GÜR 

9 Kasım 2016 Çarşamba

Masmavi bir umudum var adı:MUSTAFA KEMAL

Onun gibi konuşmayı onun gibi sorunları çözmeyi ve onun gibi ülkenizi sevmeye çalışıyorsanız eğer o zaman yenildiğinizi kabul edeceksiniz.

İster en sağ ister en sol parti olun onun bıraktığı izleri yine yeniden bıkmadan usanmadan takip edeceksiniz.

O Türkiye'nin değil o bütün Doğu toplumlarının uyanan ışığıdır.Bunun nedeni ise birlikte olan Batı'ya karşı tek başına savaş açan ve kazanan bir adamdır.

O Roma sistemi ile kurulan bütün devletlerin Emperyalizm denilen maşasını kabul etmemiştir.Cumhuriyet'in Türk Ulusu için en uygun model olduğunu düşünmüş ve uygulamıştır.

Bütün dünyaya karşı savaş açmış ve kazanmış bir adamı o saçma sapan parti sistemleriniz ile yenemezsiniz beyler...

Salih Yücel GÜR

7 Kasım 2016 Pazartesi

1 Kasım 2016 Salı

EL-CÂHIZ’IN SÜNNET / HADİS HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ


Şüphesiz sözü en güzel söyleyenlerden ve anlatımı en güzel olanlardan biri olan Allah Resûlünün sözlerini el Câhız, şu sözleriyle takdir etmektedir:

'' Hz. Peygamberin sözleri, harfleri az, manası çok, yapmacıktan ve zorlamadan uzak olup Allah’ın da dediği gibidir: ‘Ey Muhammed de ki: ‘ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim’ 45 . Nasıl olmasın ki, sözü ağzında boğmayı ve yapmacık ifadelerle konuşmayı ayıplamış, uzun olması gereken yerde uzun, kısa olması gereken yerde kısa konuşmuştur. Garip ve anlaşılmaz kelimeleri kullanmaktan kaçınmış, sözü uzatılması gereken yerde uzatmış, kısa ve öz olması gereken yerde de çok veciz ifadeler kullanmıştır. Konuşmaları, hikmet mirasına dayanan, ismetle donatılmış sözlerden ibarettir. Onun sözleri ismetle donatılmış, ilahî teyid ve yardımla desteklenmiştir. Allah onun sözlerine muhabbet katmış ve onları kabule şayan kılmıştır; onlarda azâmet ve tatlılığı birleştirmiş, güzellik ve anlaşılmayı bir araya getirmiştir. Hz. Peygamber’in sözleri, dinleyenin tekrarına ihtiyaç duymayacağı kadar özlüdür... Konuşurken amacı, hasmı susturmak olmazdı, muhatabının anladığı dilden konuşurdu. Sadece doğruları delil olarak kullanırdı ve sadece hakkın üstün olmasını arzu ederdi. Hileye başvurmaz, aldatmaya çalışmazdı. Önünden ve arkasından kimseyi çekiştirmezdi. Ne çok hızlı ve ne de çok yavaş konuşurdu... Sonra insanlar, onun sözü kadar faydalı, tatlı, ölçülü, kapsamlı, istenileni en iyi şekilde ifade eden; geniş, açık, derin manalı,yerinde ve kolayca söylenmiş söz görmemiştir. Haber sahiplerinden aldığım cümleleri bu kitapta topladım. İlimden nasibi az ve sözün değerini takdir edemeyen bazıları sanırlar ki biz bütün bunları onu övmek, onda olmayan şeyleri varmış gibi göstermek için söylüyoruz.Asla! Olmayanı varmış gibi göstermeyi alimlere haram eden, yapmacık söz söylemeyi hikmet sahiplerine ve yalan söz söylemeyi de fakihlere çirkin kılan Allah’a yemin olsun ki, çabası boşa gidenden başka kimse böyle bir iddiada bulunmaz ''

Ondokuz Mayıs Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi , 2011 , sayı:31 , ss.231-265
HÜSEYİN AKYÜZ