29 Mart 2017 Çarşamba

Teşkilat-ı Mahsusa Tarihi / Çerkes Ethem ve Ömer Naci

İran
Kasım - Aralık 1915

Harbiye Nazırı Enver Paşa,3.Ordu Komutanlığından, Hezek köyü  civarında bulunan Ömer Naci müfrezesinin takviyesini ister. Bu arada Çerkes Ethem komutasındaki 500 kişilik ‘’ mücahid grubu ‘’ da Ömer Naci’ye yardım etmek için bölgeye gönderilir.

Kaynak

Sayfa 252
92 numaralı Belge
                                     Teşkilat-ı Mahsusa ( Umur-ı Şarkıyye Dairesi ) Tarihi Cilt I 1914-1916 Ahmet TETİK

26 Mart 2017 Pazar

Dünyayı yedik ve doymadık




Yemeğe devam ediyoruz da durmadan doğaya zarar veriyoruz. Aşırı nüfus artışının sorunları ekonomik olarak baş göstermeye başladı neyse ki aklımız var. Aklımız gerçekten güzel kelime aslında akıllıyız diye birkaç kez söylesek aslında sorgulamaya başlar mıyız ? diye de soruyor insan kendi kendine.

Türümüzün diğer türlerden bir fazlası akıl ve ruh galiba. Bunların birbirini tamamlaması ve ilerleme denilen o büyük ideal. İnsanlık için bir ilerleme gerekli galiba bu kadar çok iletişim tekniği ve iletişim için farklı farklı diller var. Ancak insanlık birbiri ile hala iletişim için yeterli adımları atamamakta gibi gözüküyor.

Yazı insanlar arasında iletişimi sağlamak amaçlı ve insanlığı ileriye götürecek olan bir araç. Amaçlarımıza ulaşmak için dillerimiz var. Ancak sorunlar ve acılar ortak olduğunda dillerimizin hiç önemi kalmıyor. Biz Anadolu denilen bu coğrafyada yaşayanlar olarak bunun en büyük kanıtıyız galiba. Diğer yandan bunun en büyük kanıtı olmamız bunun en büyük acısını da yaşıyor olmamız ile eş değer.

Ara ara yazmaya çalışıyorum ama neden yazıyorum diye sorsalar bilmem derim galiba. Belki de bilmediğimin peşinde koştuğum için hoşuma gidiyordur yazmak. Zaten bilgi bir kelebek misali peşinde koştuğunda heyecanlısın ancak yakaladığında bir günlük ömrü var. Zamanında ve yerinde kullanmak bilgiyi bize tecrübe dediğimiz kapıyı aralıyor. En azından konuşmak bile bir tecrübe aslında dikkat ettiğinizde. Kendimizi ifade edebilme yeteneğimizi uluslar arası düzeyde kanıtladığımız zaman ulusların aslında hepsinin derdinin aynı olduğunu görüyoruz. Sisler içinde bir dağ galiba bu ve biz en tepesindeyiz. İnsanlık olarak bizim en tepede olmamızın sebebi de yine Anadolu coğrafyası ile gelen acılarımız.

Kavgalarımızın sebepleri çok basit aslında ama kavgaları çok önemli görüyoruz. Neyse çok uzatmamak gerek bugün Pazar olduğu için galiba bu kadar çok uzattım yazıyı. 

Salih Yücel GÜR

16 Mart 2017 Perşembe

Sümerler ve Yazı / SAPIENS

Problemin üstesinden gelmeyi ilk başaranlar, güney Mezopotamya'da yaşayan Sümerler'di. Kavurucu güneşin altındaki bereketli ovalarında büyük hasatlar kaldıran ve gelişmiş şehirlere sahip bir topluluk olan Sümerler'in, nüfusları arttıkça işlerini koordine etmeleri için gereken bilgi miktarı da arttı. MÖ 3500'le 3000 yılları arasında adlarını bilmediğimiz bazı Sümerli dehalar, bilgileri beyinleri dışında bir yerde tutmak ve işlemek için, özellikle de büyük miktarda matematiksel veri için uygun bir sistem icat ettiler. Sümerler böylece toplumsal düzenlerini insan beyninin sınırlarından kurtarıp büyük şehirlerin, krallıkların ve imparatorlukların önünü açmış oldular. Sümerler tarafından yaratılmış bu veri işleme sistemine "yazı" diyoruz.

İmza, Kushim

Yazı somut işaretler aracılığıyla bilgi depolama yöntemidir. Sümer yazı sistemi bunu iki tür işareti birleştirerek başardı ve bunlar kil tabletlere yazılıyordu. Birinci tür işaretler sayıları temsil ediyordu; 1, 10, 60, 600, 3.600 ve 36.000 için birer işaret vardı (Sümerler 6'lık ve 10'luk bir sayı sistemi kombinasyonu kullanıyorlardı. 6'lık sistemleri bize günün 24 saate bölünmesi veya dairenin 360 dereceye bölünmesi gibi pek çok önemli miras bıraktı). İkinci tür işaretler ise insanları, hayvanları, malları, toprakları, tarihleri vb. temsil ediyordu. Bu iki tür işareti birleştiren Sümerler böylelikle başka hiçbir insan beyninin ya da hiçbir DNA zincirinin saklayamayacağı veriyi saklamayı başardılar.


Göbekli Tepeyi inşa edenlerin oraya ne dediğini bilmiyoruz. Yazının ortaya çıkmasıyla birlikte tarihi, o dönemin yaşayanlarının gözünden okuyabilmeye başladık. Kushim'in komşuları onu çağırdığında gerçekten de "Kushim!" diye bağırmış olabilirler. Tarihte adı yazılmış ilk insanın peygamber, şair veya büyük bir komutan değil de bir muhasebeci olması çok anlamlıdır.

Bu erken dönemde yazı, olgular ve resimlerle sınırlıydı, Sümer romanı diye bir şey vardıysa da asla kil tabletlere yazılmadı. Yazmak zaman alan bir uğraştı ve okuma yazma bilenlerin sayısı da çok azdı, o yüzden yazıyı kayıt tutmak dışında kullanmak için bir sebep yoktu. Beş bin yıl önceki atalarımızdan bilgece sözler kaldığını umarsak büyük hayal kırıklığı yaşarız, çünkü bize bıraktıkları en eski mesajlar, "29.086 ölçü arpa 37 ay Kushim," gibi şeylerdi. Bu da aşağı yukarı şu şekilde çevrilebilir: "37 ayda toplam 29.086 ölçü arpa teslim alındı. İmza, Kushim". Tarihteki ilk metinler felsefi bir düşünce, şiir, efsane, yasa, hatta savaş zaferinden bile değil, vergi ödemelerinden, borç birikiminden ve mülkiyet sahipliğinden bahseden sıkıcı ekonomik belgelerdi.

O eski günlerden bugüne sadece bir başka metin daha kalabilmiştir, üstelik bu daha da sıkıcı bir metindir: çırakların yazmayı öğrenirken defalarca kopyaladıkları kelime listesi. Eğer canı sıkılan öğrenci fatura bilgileri yerine şiir yazmak isteseydi bile bunu yapamazdı, çünkü en eski Sümer yazısı tam değil kısmi bir sistemdi. Tam yazı sistemi, konuşulan dili neredeyse tamamen kapsayan bir sistemdir, dolayısıyla şiir dahil insanların söyleyebileceği her şeyi ifade edebilir. Kısmi yazı sistemiyse sınırlı bir faaliyet alanıyla ilgili belli bilgi türlerini aktarabilen bir sistemdir. Latin alfabesi, eski Mısır hiyeroglifleri ve Braille tam yazıdır. Bunları kullanarak vergi defteri, aşk şiirleri, tarih kitapları, yemek tarifleri ve iş kanunu yazabilirsiniz. Buna karşılık eski Sümer yazısı, modern matematik sembolleri ve müzik notaları kısmi yazılardır; matematiksel yazıyla hesap yapabilirsiniz, ama aşk şiiri yazamazsınız.

SAPIENS / İnsan Beyni

Üçüncüsü ve en önemlisi, insan beyni belirli türde bilgileri saklamak ve işlemek üzere evrilmiştir. Hayatta kalabilmek için avcı toplayıcılar binlerce bitki ve hayvanın biçimini, niteliğini ve davranış şeklini hatırlamak zorundaydılar. Örneğin sonbaharda bir karaağacın altında büyüyen üstü kırışık sarı bir mantarın muhtemelen zehirli olduğunu, ama kışın meşe ağacının altında büyüyen benzer görünümlü bir mantarın karın ağrısına iyi geldiğini hatırlamak zorundaydılar. Avcı toplayıcıların aynı zamanda sayısı düzineleri bulan diğer grup üyelerinin düşüncelerini ve aralarındaki ilişkileri de akıllarında tutmaları gerekiyordu. Örneğin Ayşe eğer Ahmet'in kendisini rahatsız etmesine karşı bir grup üyesinin yardımına ihtiyaç duyuyorsa, Ahmet'in geçen hafta Fatma'yla kavga ettiğini, dolayısıyla da Fatma'nın bu durumda iyi bir müttefik olacağını hatırlaması önemliydi. Bunun bir sonucu olarak, evrimsel baskılar insan beynini çok ciddi miktarda botanik, zoolojik, topografik ve toplumsal bilgiyi depolayacak şekilde geliştirdi.

11 Mart 2017 Cumartesi

Teşkilat-ı Mahsusa Tarihi / Ahmet TETİK

     Van Valisi Cevdet Bey, Dahiliye Nezaretinin yazısını cevaplayarak şu bilgileri aktarır. Rayet’ten telgraf çeken, Çerkes Reşid’dir. Ömer Naci Bey Müfrezesiyle gelen Reşid, Ruşeni Bey’in ayrılmasından sonra, süvari çetesini idareye görevlendirilir. Bu adamın Gümülcine’deki halini işitince, Cevdet Bey, İran’da faaliyet göstermek üzere İstanbul’ca seçildiğini göz önüne alarak , işe yarar diye ümitlenir. Rusların tahliyesiyle Urmiye’ye giren Reşid, kasadarı olan Kafkasyalı İbrahim Ağa isimli bir hırsızla beraber, Urmiye’deki zengin Ermeni ve Nasturilerle, İran Hanlarından önemli miktarda para almaya teşebbüs eder. Daha sonra bir taburla ulaşan Ömer Naci Bey, Reşad Bey ve Nuri Bey’in karşı çıkmasıyla, hemen Salmas’a geçer ve orada Cevdet Bey’e rastlar. Çapulculuktan ibaret olan Gümülcine parasıyla İzmit’te eidndikleri çiftliğe,daha bir iki çiftlik ilaveye çalışacağını pervasızca söylemekten ‘’ haya etmeyen böyle adamların ‘’ nasıl olup da gönderildiklerine Cevdet Bey hayret etmektedir.Salmas muharebelerinin ardından emir ve tebliğlere ayıkırı olarak Urmiye tarafına savuşan Reşid, fırsattan istifadeyle emellerine kavuşmanın peşindedir.Bu anlaşılınca derhal Urmiye görevlileri ve Müfreze Komutanı haberdar edilir.Ruslar geliyor , diye Urmuye’de ortaya çıkan heyecandan korkan Reşid , Savuçbulak tarafına kaçıp gitmiştir.41

Kaynak

Teşkilat-ı Mahsusa ( UMUR-I ŞARKIYYA DAİRESİ ) TARİHİ CİLT / 1914 – 1916

Sayfa 234 - 235

4 Mart 2017 Cumartesi

Doğu Batı Divanı / Goethe ve Kuran

Goethe ve Kuran

İslam dini mukaddes kitaplara inanmayı imanın şartı kabul ederken,Hıristiyan dünyası yüzyıllar boyunca Kitab-ı Mukaddes’in yanında başka mukaddes kitapların da olabileceğini şiddetle reddetmiştir.Hatta sadece reddetmekle de yetinmemiş, tam aksine başka dinlere, özellikle Musevilik ve İslam gibi monoteist dinlere hayat hakkı tanımamıştır.Oysa Musevilik ve Hıristiyanlığı mukaddes din olarak kabul etmekle birlikte bu dinleri tamamlamak üzere gelen ve bundan böyle ‘’ Allah indinde asıl hak din ‘’ olduğunu idda eden İslam, hiçbir zaman ‘’ Haçlı Seferleri’’ne benzer bir savaşla başka dinlerin mensuplarına dünyayı dar etmeye çalışmamıştır.Tam aksine İslam,diğer kutsal kitapları ve peygamberleri reddetmek bir tarafa,tüm Müslümanlara diğer peygamberlere ve kitaplara inanmayı şart koşar:

‘’ Peygamber,Rabbinden kendisine indirilene iman etti,mü’minlerde.Her biri;Allah’a,meleklerine,kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler:’ Onun peygamberinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiniz…’’ ( Bakara;285 ) 

Doğu Batı Divanı '' Goethe / Spinoza Bölümü ''