22 Aralık 2015 Salı

Bilim Neden Yapılır ? / Celal Şengör

Geçen gün Neuchâtel Üniversitesi emekli jeoloji profesörü muhterem dostum Prof. Jean-Paul Schaer, yayımlamayı düşündüğü bir makalesini okuyup eleştirmem için gönderdi. Makale kıtaların kayması teorisinin İsviçre’de nasıl karşılandığının tarihçesi. Kaçınılmaz olarak büyük bir bölümü, 17 dil konuşan, henüz bir doktora öğrencisi iken Alpler’in yapısının ana hatlarını (hem de bugün hâlâ detaylarıyla ayakta duracak bir mükemmellikte) çözen büyük dâhi Emile Argand’a ayrılmış. Argand 1916 yılından itibaren kıtaların kayması teorisinin büyük savunucularından biriydi ve 1922 yılında 13. Uluslararası Jeologlar Kongresi’nde “Asya’nın Tektoniği” başlığı altında verdiği uzun konferans jeolojinin büyük klâsikleri arasına girmiştir. 1916 yılında yayımladığı “Batı Alplerin Yayı Üzerine” adlı makalesi, kırk yıl Alp jeolojinin âdeta kutsal kitabı olarak kullanılmış, o kadar ki, kendisinin 1934 yılında yayımladığı ve 1916’daki teorisinin yanlışlarını anlatan eseri dikkate bile alınmamıştır.

Argand kendi kıymetinin farkında olan bir adamdı. Kendisine Paris’e gelmesi teklif edilince, “Niçin?” diye sormuş. “Paris jeoloji dünyasının merkezi değil mi?” sorusuna da hiç çekinmeden, “Ben Neuchâtel’deyim. Demek ki jeolojinin merkezi Neuchâtel’dir” cevabını vermiştir.

Profesör Schaer 1924’ten sonra Argand’ın, üniversitedeki derslerini vermeye devam etmekle beraber, jeolojiyle ilgisini kestiğini, 1934 yılındaki önemli makalesini bile tehditlere varacak sıkıştırmalar sonunda yazdığını anlatıyor. Argand jeoloji yerine, karşılaştırmalı lengüistik (dilbilim), fizik vb. konulara dalmış. O tarihlerde meslekteki tek yakın dostu Prof. Paul Arbenze yazdığı bir mektubunda öğrenciler hakkında: “Zeki öğrenciler nankör oluyor; nankör olmayanlar ise genellikle aptal” demiştir. Bir öğrencisi anılarında Fransız Jeoloji Cemiyeti’nin bir toplantısına davet edilen Argand’ın, Paris’te hani neredeyse devlet töreni ile karşılanmayı beklediği için bir otel odası bile ayırtmadığını, sonunda öğrencisinin odasını paylaşmak zorunda kaldığını yazıyor.

Bu büyük dâhi nasıl olup da realiteden bu kadar kopabilmiş, sonunda da kendisine büyük şöhret kazandıran jeolojiye âdeta sırtını dönmüştür? Argand jeolojiyi bıktığı için mi bıraktı, dünyanın kendisini anlamadığına kanaat getirdiği için mi bıraktı, yoksa tüm dünyada kendi geliştirdiği kavramların kendisine atıf yapılmadan kullanılması mı canını sıktı? Acaba Argand jeolojinin tüm sorunlarını hallettiğini mi sanmaktaydı? Yolun sonuna geldiğini mi sanıyordu?

Argand’ın yaşamını yazanlar, onun ömrünün son on yılı içinde iyice kendi dar çevresine kapandığını, meselâ bir felsefe öğrencisiyle kurduğu arkadaşlığı, jeoloji öğrencileriyle hiçbir zaman kuramadığını anlatırlar. Acaba Argand, jeologlardan bir şeyler mi bekliyordu? Alkış, saygı, hatta bir nevi tapınma mı? Kavramlarının çok yaygın olarak kullanılmasına rağmen, kıtaların kayması tezi benimsenmemişti. Argand bunu jeologların aptallığına mı yormuş ve o yüzden mi onlarla ilişkiyi kesmeye karar vermişti?

Argand’ı bilenler, muazzam bir şov merakı olduğunu söylerler. Üstün nitelikleri de zaten şov yapmaya imkân veriyordu. Büyük resim yeteneği, jeolojik yayınlarını âdeta birer sanat eseri olan şekillerle süslemesini ve o yayınların belki normalden daha da ikna edici olmalarını sağlamıştı.

Jeolojinin diğer büyük dâhisi, Argand’ın kendisine jeolojide kılavuz seçtiği Eduard Suess ise onun tam tersine son derece mütevazı, şovdan hep kaçan, başkalarının onay ve alkışını asla beklemeyen bir insandı. Suess öğrencilerinden de öğrenmelerinden ve bağımsız birer araştırıcı olmalarından başka hiçbir şey beklemiyor, kendisine karşı gelenleri takdirle karşılayarak onları bağımsız düşünmeye teşvik ediyordu. Suess ömrünün sonuna kadar hep jeoloji yaptı; jeolojinin yanında diğer entelektüel meraklarını da izledi, o alanlarda da yayın yaptı, ama hiçbir şeyden bıkmadı.

Acaba bu fark, Argand’ın jeolojiden sırf bilimsel tatminin ötesinde bir şeyler de bekliyor olmasından, Suess’ün ise böyle bir beklentisi olmamasından mı kaynaklanmıştır? Argand, geriye aslında yalnızca üç büyük eserle taçlanan bir abide bıraktı. Suess ise yüzlerce kıymetli eser bıraktı. Yazdığı Arzın Çehresi adlı dört ciltlik eser, jeolojiye bugün bile ışık tutan bir şaheserdir. Argand’ın katkısı dolayısıyla daha mı azdır? Bunu söylemek mümkün değildir. Ancak Suess’ün yaptığı işten, Argand’a nazaran daha çok tatmin olduğu muhakkaktır. Acaba Argand’ın parçalanmış bir ailenin tek çocuğu olması ve hiç evlenmemesi, Suess’ün ise sağlam bir aile yapısından gelmesi ve yine sağlam bir aile kurmuş olması mıdır neden. Kim bilir?

Aptalı Tanımak Kitabından