Çalıştığınız bir kuruma tanıdığınızı almak
genellikle toprakçılık olarak
tanımlanmaktadır.Bu bazen iyi bazen ise güç dengesini bozan bir düzen getirir
kurumlar açısından.Toprakçılık yapan en az iki bireyin hangi kademede
çalışırlarsa çalışsın birbirleri ile ittifak yapabilmelerine yol açar.Bunun
sonucunda çalıştıkları kurumda bir güç dengesi oluştururlar ve bu mekanizma
sayesinde istedikleri gibi o kuruma yön verirler.
Yöneticilerin değişmesi toprakçı bireyler
için o kadar da önemli değildir.Çünkü onlar istedikleri elemana istedikleri
gibi bir baskı şekillendirip dayatabilirler.İşe alınan yeni elemanın iş
tanımlamasının dışına çıkabilir,iş tanımlamasının içeriğini dezenforme
edebilirler.Ancak ama ancak toprakçılık yapan bireylerin bir kurumda düzgün bir
şekilde çalışmaları için en az iki kişi olan bu bireylerin ikisinin de dürüst
bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir.Etik ve iş ahlakı denilen kavramdan bir
haber olan bireylerin aynı kurumda çalışırken toprakçılık yapmamaları neredeyse
imkansızdır.Eğitimin önemi burada ortaya çıkmaktadır.
Toprakçılık yapan bireyler en sonunda bir
çıkar noktası oluşturur ve o çıkar noktasının üzerinden birbirleri ile ittifak
halinde kurumda çalışmaya devam ederler.Eğer kurumda kaos hakim ise bu kaos
ortamından son derece yararlanmasını da gayet iyi bilirler.Üst akıllar arada
devreye girer ve kaos ortamından nasıl yararlanılabileceğini kurum
çalışanlarına aktarır.
Üst akılların ise çıkarlarının farklı
olması, toprakçı bireylere karşı akıllıca yaklaşıp onları kullanamayacağı
anlamına gelmez.
Böylelikle çalışan kurumda aynı döngüsel
olaylar yaşanmaya başlar.Yeni eleman alımından sonra yeni elemana karşı bir
baskı noktası oluşturulur, gelen elemanın açığı aranır tabiri caiz ise ayağı
kaydırılmaya çalışılır.Burada önemli olan diğer nokta ise bunlar yapılırken
mevcut yönetici ile arayı iyi tutmak arada bir toplum tabiri ile yağdanlık
görevi görmektir.Böylelikle armudun sapı üzümün çöpü denilen o kurumda
toprakçılık yapan bireylerin hakimiyeti hep kalır.Gelen yeni eleman kim olursa
olsun aynı döngüsel olayları yaşamak zorundadır, çünkü bir kurumda kötü niyetli
toprakçılık yapılıyorsa o kurumda huzur,etik ve iş ahlakı yoktur.
Eğer yeni gelen eleman çalıştığı kurumda
her şeyi çok erken bir dönemde algılar ise istisnai bir durum olabilir.Bunu
aslında herhangi bir hastalığımızdaki tanı dönemine benzetebiliriz.Algıları
yüksek derecede açık olan bireylerin bu tür kurumlarda çalışması onlar için de
kurum için de daha iyidir aslında.Bu bireylerin bu tür kurumlara
yönlendirilmesi ilerleyen zamanlarda başka kurumlarda daha iyi bir yönetici
konumuna yükselmeleri demektir.Buradaki yöneticiden kasıt illa ki makam ve
mevki olarak değil bir kurumu gerçekten kendi prensipleri ile yönetebilen bir
bireyden bahsetmekteyim.
Örneğin bir eğitim kurumunda hiç bir
şeyden haberi yokmuş gibi gözüken bir hademenin aslında herkesi yönettiği
gerçeğini sadece ama sadece algısı yüksek derecede açık birey ya da bireyler
tarafından fark edilir.Zaten bu bireyler daha sonrasında kendi içlerinde
iletişimde bulunduklarında her şeyin farkında olduklarını birbirlerine tabiri
caiz ise sinyaller.
Bugün üniversitelerimizin bize öğrettiği
evrensel bilgidir.Ancak bu bilgiyi sadece ama sadece öğrenmek yetersizdir ,
bilgiyi kullanmak ve uygulamak önemlidir.Evrensel etiğin maalesef
anlaşılamadığı güzel ülkemde iş ahlakının da buna aynı orantıda eksikliği
yüzünden kurumların ve şirketlerin yönetim biçiminde farklı yöntemler
uygulaması gayet normaldir.Bu farklı yöntemlerin en başında ise çalışanı
birbirine düşürme gibi yöntemler gelmektedir.
Toparlamak gerekir ise eğer bireyin kurum
ile ilişkisinde kurumda bulunan akrabalık derecesine bağlı kişilerin
algılarının önemli olduğu gerçeği ve evrensel bilginin etik ve iş ahlakı gibi
kavramları aslında nasıl beslediğini görmekteyiz.Evrensel bilgiyi yaymak ile
sorumlu olan üniversitelerimize her zamanki gibi daha fazla bir sorumluluk
düşmektedir.Kurumlarımızın şirketlerimizin her türlü zamana ayak uyduran
çalışanlarının olması aynı derecede devletin üretim yapmasına ve topluma katkı
sağlanmasına yol açmaktadır.Zincir misali birbirine bağlı olan bu düzende
bireyin rolünü çok az da olsa ben de inceledim ve aktardım.Kalemimden geldiği
kadar anlatmaya çalıştım bütün çabam ülkemin her kurumunda ve şirketinde
çalışan ülkeme katkı sağlayan bireylerin iş ahlakı etik gibi kavramlarının da
farkında olmalarıdır.
Yazımı kişiliğini, kendisini, fikri
anlamda çok sevdiğim sayın rahmetli Vali Recep YAZICIOĞLU'na armağan
ediyorum.Bu ülkede kurumsallaşmayı en güzel temsil eden kişi elbette ki
kendisidir.Akan suya karşı insanları için dik duran bir bireydir kendisi.
Salih Yücel Gür