13 Eylül 2014 Cumartesi

Osmanlı İngilizler ile alay ediyor...


Ankara'nın Taşına Bak...




Osmanlı'yı kısa sürede aşiretten devlete ve İmparator­luğa yükselten büyük ekonomik gücün gizemi, Ankara tiftik keçisinin öyküsünde gizliydi. Osmanlı'da tiftik üretimi 1220 yıllarında Moğol Ordularının Kayı boyunu, Süleyman Şahı ve halkını Türkmen topraklarından sürüp çıkarması ile başlamıştı 70 yıl sonra Osmanlı Devleti'ni kuracak olan Osman Bey, tiftik keçisini Anadolu'ya getiren Süleyman Şah'ın torunuydu. Sü­leyman Şah 1229'da ölünce oğulları Kayseri'den Ankara'ya kadar uzanan bölgede tiftik keçisi sürüleriyle yayılıp yerleştiler ve bu bölgeyi yurt edindiler. O günden başlayarak Ankara ve çevresinde halk tiftikten ipek gibi kumaşlar dokudu. Türklerin dokuduğu tiftik kumaşının ünü Ankara'dan tüm dünyaya ya­yıldı ve tiftik keçisi dünyada Ankara Keçisi (Angora Goat) adıyla anılmaya başlandı. "Öteden beri Ortadoğu'da olduğu kadar Avrupa ve İtalya pazarlarında aranan Türk kumaşları, bezleri ve halıları, (Selçuklu döneminde) kazanmış oldukları ünü (Osmanlı döneminde de) koruyorlardı. Başta tiftikten dokunan moher (mucaiarri) ya da soflarla bogasi denilen pamuklu dokumalar ve ipek­li kadifeler bunlar arasında yer alıyordu. 15. yüzyılda 'yeniçeri çu­hası' diye adlandırılan kumaşlar da dış ülkelerde rağbet görü­yordu. Bu nedenle kumaş ticaretiyle uğraşan Türkler de artık İtalyan şehirlerine yerleşecek derecede alım satım işlerini genişletmişlerdi, "420 diyor Şerafettin Turan.



Tıpkı ipek kumaşı gibi, Osmanlı ekonomisinin bel kemi­ği ve en çok gelir getiren dışsatım ürünüydü tiftik kumaşı. 1354'te bir çift Ankara keçisi bir "hanedan hediyesi" olarak Kutsal Roma imparatorluğuna gönderilmişti. Başta İngiltere Hollanda olmak üzere Avrupa’ya ve Arap ülkelerine satılan Osmanlı tiftik kumaşına Avrupa'da öyle büyük bir talep vardı ki gün geldi Anadolu tiftik kumaşı üretimi, Avrupa’nın kumaş talebini karşılayamaz hale geldi. Avrupa, "bize kumaşı satmak yerine işlenmemiş ham tiftik yünü verin, biz  kendimiz dokuyalım ya da bize damızlık Ankara Keçileri satın," diyor Osmanlı'nın dünyadaki Ankara tiftik keçisi ve tiftik kumaşı tekelini kırmaya yönelik bu çabalar karşısında Sultanlar işlenmemiş ham tiftik dışsatımına yasak koymuşlardı: Avrupa'ya yalnızca işlenmiş tiftik ürünleri, tiftik ipliği ve tiftik kumaşı satılacak; damızlık Ankara keçisi ve ham tiftik yünü kesinlikle yabancılara satılmayacaktı. Kalitesiyle rekabet edeme­diği Osmanlı tiftik kumaşı, Avrupa'lı kumaş üreticilerinin en büyük sorunu olmuş, Avrupalılar Osmanlı topraklarından damızlık Ankara keçisi kaçırma girişimlerine başlamışlardı.Evliya Çelebi 1640’larda Ankara için; "burası tiftik kumaşı (sof) yeri, dir... Bu kumaş da Ankara'ya özgüdür. Yeryüzünde başka bir yerde üretme olanağı yoktur. Kadın ve erkek herkesin işi tiftik do­kumaktır.Fransızlar bu Ankara keçilerinden Fransa'ya götürüp yumuşak iplik eğirip tiftik kumaşı dokumak isterler de dokudukları şey  sof olmaz. Hatta Ankara'dan eğrilmiş ipliği alıp, Fransa'ya götürerek tiftik kumaşı yapalım dediler fakat yine olmadı." der. O tarihlerde başta Ankara olmak üzere; Zir, Çankırı, Beypazarı, Nallıhan ve Kalecik’te 1355 tiftik tezgahının bulunduğu ve her yıl 20.000 top kumaşın yurt dışına satıldığını bildiriyordu Toumfort.Avrupa dokumacılıkta kol gücünden makine gücüne geçmeyi yeni yeni deniyor, ama dokumacılar kendilerini işsiz bırakacak bu makinelere karşı ayaklanıp kullanılmasını yasaklatıyorlar­dı.Osmanlı'da ise böyle dokumacıları işsiz bırakmakla tehdit eden dokuma makinesi icad etme girişimleri görülmüyordu. 1711'de güneybatı Almanya'da Pfalz bölgesinde bir Ankara keçisi çiftliği kurma girişimi keçilerin iklime uyumsuzluğu ne­deniyle başarısız olurken, 1740'ta Ankara keçisinin İsveç’e gö­türülme girişimi önlenmiş ve 1778'de Venedikliler Ankara keçi­si besiciliğinde yine iklim uyumsuzluğu nedeniyle düş kırıklığına uğramışlardı. Osmanlı dünyanın en pahalı tiftik kumaşı tekelini kıskançlıkla koruyor, yabancıya işlenmemiş, ham madde  ve damızlık keçi satmamakta diretiyordu. İngilizler Osmanlı tiftik tekelini kırmak için gizlice kaçırmayı planladıkları damızlık Ankara keçilerinin dünyada uyum sağlayabileceği iklimi araştırmış ve bu keçilerin Ankara'dan başka Güney Afrika'da yaşayabileceklerini saptamışlardı 1830’larda, içinde 12 teke (erkek keçi) ve 1 anaç (dişi keçi) de bulunan bir kafile başka bir kıtaya, Afrika'ya varmak için açık denizlere yelken açmış, an­cak bu 12 lekenin yolculuktan önce Osmanlılar tarafından kısır­laştırılmış olduklarının farkına varılamamıştı. Osmanlı çok kötü alay etmişti İngiliz damızlık avcılarıyla.