Ankara'nın Taşına Bak...
Osmanlı'yı kısa sürede aşiretten devlete ve
İmparatorluğa yükselten büyük ekonomik gücün gizemi, Ankara tiftik keçisinin
öyküsünde gizliydi. Osmanlı'da tiftik üretimi 1220 yıllarında Moğol
Ordularının Kayı boyunu, Süleyman Şahı ve halkını Türkmen
topraklarından sürüp çıkarması ile başlamıştı 70 yıl sonra
Osmanlı Devleti'ni kuracak olan Osman Bey, tiftik keçisini Anadolu'ya getiren
Süleyman Şah'ın torunuydu. Süleyman Şah 1229'da ölünce oğulları Kayseri'den
Ankara'ya kadar uzanan bölgede tiftik keçisi sürüleriyle yayılıp yerleştiler ve
bu bölgeyi yurt edindiler. O günden başlayarak Ankara ve çevresinde halk
tiftikten ipek gibi kumaşlar dokudu. Türklerin dokuduğu tiftik kumaşının ünü
Ankara'dan tüm dünyaya yayıldı ve tiftik keçisi dünyada Ankara Keçisi (Angora Goat) adıyla anılmaya
başlandı. "Öteden beri Ortadoğu'da
olduğu kadar Avrupa ve İtalya pazarlarında aranan Türk kumaşları, bezleri ve
halıları, (Selçuklu döneminde) kazanmış oldukları ünü (Osmanlı döneminde de)
koruyorlardı. Başta tiftikten dokunan moher (mucaiarri) ya da soflarla bogasi
denilen pamuklu dokumalar ve ipekli kadifeler bunlar arasında yer alıyordu.
15. yüzyılda 'yeniçeri çuhası' diye adlandırılan kumaşlar da dış ülkelerde
rağbet görüyordu. Bu nedenle kumaş ticaretiyle uğraşan Türkler de artık
İtalyan şehirlerine yerleşecek derecede alım satım işlerini genişletmişlerdi, "420 diyor Şerafettin Turan.
Tıpkı ipek
kumaşı gibi, Osmanlı ekonomisinin bel kemiği ve en çok gelir getiren dışsatım
ürünüydü tiftik kumaşı. 1354'te bir çift Ankara keçisi bir "hanedan hediyesi" olarak Kutsal Roma imparatorluğuna gönderilmişti. Başta İngiltere Hollanda olmak üzere Avrupa’ya ve Arap ülkelerine satılan Osmanlı tiftik kumaşına Avrupa'da öyle büyük bir talep vardı
ki gün geldi Anadolu tiftik kumaşı üretimi, Avrupa’nın kumaş talebini
karşılayamaz hale geldi. Avrupa, "bize kumaşı satmak
yerine işlenmemiş ham tiftik yünü verin, biz kendimiz dokuyalım ya da bize damızlık Ankara
Keçileri satın," diyor Osmanlı'nın dünyadaki Ankara tiftik keçisi ve tiftik kumaşı tekelini
kırmaya yönelik bu çabalar karşısında Sultanlar işlenmemiş ham tiftik
dışsatımına yasak koymuşlardı: Avrupa'ya yalnızca işlenmiş tiftik ürünleri,
tiftik ipliği ve tiftik kumaşı satılacak; damızlık Ankara keçisi ve ham tiftik yünü kesinlikle yabancılara satılmayacaktı. Kalitesiyle rekabet edemediği
Osmanlı tiftik kumaşı, Avrupa'lı kumaş üreticilerinin en büyük sorunu olmuş,
Avrupalılar Osmanlı topraklarından damızlık Ankara keçisi kaçırma girişimlerine
başlamışlardı.Evliya Çelebi 1640’larda Ankara için; "burası tiftik kumaşı (sof) yeri, dir... Bu kumaş da Ankara'ya
özgüdür. Yeryüzünde başka bir yerde üretme olanağı yoktur. Kadın ve erkek herkesin işi tiftik dokumaktır.Fransızlar
bu Ankara keçilerinden Fransa'ya götürüp yumuşak iplik eğirip tiftik kumaşı
dokumak isterler de dokudukları şey sof olmaz. Hatta Ankara'dan
eğrilmiş ipliği alıp, Fransa'ya götürerek tiftik kumaşı yapalım dediler fakat
yine olmadı." der. O tarihlerde başta
Ankara olmak üzere; Zir, Çankırı, Beypazarı, Nallıhan ve Kalecik’te 1355 tiftik tezgahının bulunduğu ve her
yıl 20.000 top kumaşın yurt dışına satıldığını bildiriyordu Toumfort.Avrupa
dokumacılıkta kol gücünden makine gücüne geçmeyi yeni yeni deniyor, ama
dokumacılar kendilerini işsiz bırakacak bu makinelere karşı ayaklanıp
kullanılmasını yasaklatıyorlardı.Osmanlı'da ise böyle
dokumacıları işsiz bırakmakla tehdit eden dokuma makinesi icad etme girişimleri
görülmüyordu. 1711'de güneybatı Almanya'da Pfalz bölgesinde bir Ankara keçisi
çiftliği kurma girişimi keçilerin iklime uyumsuzluğu nedeniyle başarısız
olurken, 1740'ta Ankara keçisinin İsveç’e götürülme girişimi önlenmiş ve
1778'de Venedikliler Ankara keçisi besiciliğinde yine iklim uyumsuzluğu
nedeniyle düş kırıklığına
uğramışlardı.
Osmanlı dünyanın en pahalı tiftik kumaşı tekelini kıskançlıkla koruyor, yabancıya işlenmemiş, ham madde ve damızlık keçi
satmamakta diretiyordu. İngilizler Osmanlı tiftik
tekelini kırmak
için gizlice kaçırmayı planladıkları
damızlık Ankara keçilerinin dünyada uyum
sağlayabileceği iklimi araştırmış ve bu keçilerin Ankara'dan başka Güney Afrika'da
yaşayabileceklerini
saptamışlardı 1830’larda, içinde
12 teke (erkek keçi) ve 1 anaç
(dişi keçi) de bulunan bir kafile başka bir kıtaya,
Afrika'ya varmak için açık denizlere yelken açmış, ancak bu 12
lekenin yolculuktan önce Osmanlılar tarafından kısırlaştırılmış
olduklarının farkına varılamamıştı. Osmanlı çok kötü alay etmişti İngiliz damızlık avcılarıyla.