Gaza ve
Gazilik
13. ve 14. Yüzyıllarda Anadolu’da
İslam dinini , sufilik , fütüvvet ve gaza kurallarını halka öğretmek için
Türkçe yazılmış bir literatür bulmaktayız. Bunlar , kuşkusuz o zaman toplumdaki
belli gereksinimlere yanıt vermek ve belli grupları aydınlatmak ve eğitmek
amacını güdüyordu. Selçuklu şehirlerinde , özellikle Konya’da egemen Fars dili
ve edebiyatı karşısında basit bir Türkçe ile yazılmış bu gibi eserler , çoğu
kasaba ve köylere yerleşmiş Türkmen halkına , bu arada ucut’ta ( uçlar ) geniş
gazi kitlelerine hitap etmekte idi.Uc toplumuna hitap eden bu didaktik
eserlerin bir bölümü,sırf İslam dininin günlük ibadet ve yaşama ait din
kurallarını öğretmek amacını güdüyor ( ilm-i haller ) yahut ahiler için
fütüvvet adabını anlatıyor, veyahut
dervişlere tarikat esaslarını ve erkanını açıklıyordu. Bir bölümü de
gazilik kurallarını açıklayan , yahut savaş heyecanını yükselten destan
nev’inden eserlerdi. Bu eserlerde bir gazide bulunması gerekli özellikle
belirtilir. Gazinin ‘’ niyeti ‘’ samimi olmalı , İslam dini ve Müslüman halk
için savaştığını unutmamalı , gazada tama ve riya olmamalı , yani
hareketlerinde dini hayır düşüncesinden uzaklaşmamalı , gazaya sırf ganimet
için gitmemeli. Bu son madde, yukarıda açıkladığımız gibi gazanın dini
ideolojik niteliğini vurgulayan temel koşuldur ( Yakınlarda Batı’da bazı
yazarlar , bu noktaları görmezlikten gelip , gazayı sırf ganimet için haydutluk
sayma eğilimindedirler ) .
Türk geleneğinde savaş eri olarak
gazide bulunması gerekli on karakter sayılır: cesaret, yılmazlık , kendine
güven, güçlülük ve savaşganlık, atılganlık , dayanıklılık , yerinde metanetle
durma , sabırlılık , fırsatları kollama , yoldaşına vefa vasıflarıdır; bunlar
Dede Korkut, Danişmendname gibi Türk destanlarında kahramanların
vasıflandırılmasında belirlenmiştir.
Osmanlı toplumunda her sınıftan
dindar halk, gazayı ciddiyetle benimsemektedir.Bursa’da Hoca İbrahim adlı bir
zengin 1476 yılında Fatih Sultan Mehmed’in Macarlara karşı seferinde ‘’ ol
gazanın savabında ben dahi bile olayın ‘’ diye 20,000 akça ile 20 süvariyi
ulufe ile tutmuş ve sefere göndermiştir.
II.Beyazid , Anadolu halkına
gönderdiği bir fermanda, timar ve başka mükafatlar vaat ederek Tuna’da Uc Beyi
Bali Bey’in Lehistan’a akınına katılmaya davet etmiştir. Osmanlı sultanları son
padişaha kadar gazi ünvanını en başta tercih ettikleri bir unvan olarak
kullanmışlardır.
13. yüzyılda bir yandan Haçlılara ,
öte yandan Maogollara karşı bir ölüm-kalım savaşı veren İslam memleketlerinde
gaza ruhu , toplumları ayaklandırmakta idi.13. yüzyılda bu gaza heyecanı Memlük
sultanlığında ve Anadolu’da Türkmenler arasında doruğa erişti. Haçlı ve Mogol
kıskacı arasında yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bu iki İslam
memleketinde askeri rejimler hakim oldu; Mısır ve Suriye’de Kıpçak askeri bir
aristokrasi, Memlükler saltanatı ele geçirirken, Anadolu’da gazi Türkmen
devletleri yükseldi ve 14.yüzyıl sonlarında bu devletçiklerin tümü, Osmanlı
hanedanının şemsiyesi altında birleşti.
Genel olarak gazi, ahret için sevap
kazanma amacı ile savaşan Müslüman olarak tanımlanır. Burada gazanın
dini-İslami niteliği üzerinde durulmuştur; gazi için kitalde elde edilen
ganimet, dini bir mükafattır. Osmanlı menakibnamelerinde gaza ve ganimetin (
doyum ) kusallığı, helal niteliği özellikle belirtilir. Hıristiyan Batı’da
yazılan eserlerde, gaza ; kital ve yağmayı meşru göstermeye yarayan bir araç
olarak algılanmakta, böylece belli bir toplum için onun özel anlam ve
fonksiyonu gözardı edilmektedir.
İslam prensiplerine göre genellikle
gaza, farz-i kifayedir, yani ancak bazı koşullar yerine getirildiği taktirde
yapılması gereken bir dini ödevdir.Fakat İslam ülkesi hayati bir tehlike altına
düşerse , gaza , emirü’l-mü’minin tarafından farz-ı ayn ilan olunabilir.