8 Mart 2016 Salı

Ne Kadarı Yeterli ? Alan Durning '' Tüketim Toplumunun Doğuşu ''


Tüketim toplumunun doğuşu, çağımıza damgasını vuran havai fışek tüketimiyle belirmektedir. Dünya çapında yüzyılın ortasından bu yana kişi başına düşen bakır, enerji, et, çelik ve kereste tüketimi yaklaşık 2 katına, kişi başına düşen araba sahibi olma oranı ve çimento tüketimi 4 katına, plastik kullanma oranı 5 katına çıkmış, alüminyum tüketimi 7 kat yükselmiş ve havayolu ile ulaşım oranı da 33 kat artmıştır. Her biri çevresel hasar ile son derece bağlantılı olan bu ürünlerin artan tüketimi, daha çok tüketici sınıfının servetlerinin bir yansımasıdır. Orta gelir sınıfındaki tüketim daha yavaş artmış ve yoksullar arasındaki tüketim miktarı ise hemen hemen hiç değişmemiştir.

Tüketim toplumu; markaların evlerde kullanılan sözcükler haline geldiği, paketli, işlenmiş gıdaların yaygın şekilde ilk çıkışını yaptığı ve otomobilin Amerikan kültürünün merkezinde varlık kazandığı, yirmili yıllarda, ABD'de doğmuştur. İnsanların beslenme, giyim ve barınmaya olan doğal ihtiyaçları tatmin olduğunda gerçekleştirilen kitlesel üretimin satılmadan elde kalacağından endişe eden iktisatçılar ve şirket yöneticileri, kitlesel tüketimi sürekli ekonomik büyümenin anahtarı olarak öne sürmeye başlamışlardır. "Tüketimin demokratikleştirilmesi", Amerikan ekonomi politikasının açığa vurulmayan hedefi haline gelmiştir. Hatta tüketim, bir yurtseverlik görevi olarak resmedilmiştir. Ulusal Refah Bürosu adındaki bir iş grubu, Sam Amca'nın "Neye ihtiyacınız varsa hemen alın!" diye öğüt veren posterlerini dağıtmıştır.

Büyük Kriz ve II. Dünya savaşı, tüketimin demokratikleştirilmesini geçici olarak durdurmuş, fakat savaşın bitiminden kısa süre sonra kitlesel tüketim reşit olmuştur. 1946'da Fortune dergisi, "Rüya çağı... Büyük Amerikan Hamlesi gerçekleşti." diye duyurmuştur. 1950 yılına gelindiğinde genç Amerikan aileleri her gün 4 bin yeni eve taşınmaktadır ve bu evleri bebek arabaları, çamaşır kurutma makineleri ve özellikle de televizyonlarla doldurmaktadır. Bir yıl sonra ABD İşgücü İstatistikleri Bürosu tüketicilik dalgasının geçim masrafı endeksine kayıtlı maddelere televizyonları, elektrikli tost makinelerini, dondurulmuş gıdaları, konserve bebek mamalarını ve evde kullanılan perma losyonlarını ekleyerek, bu endeksin yükseldiğini onaylamıştır.

1953'de Başkan Eisenhover'ın Ekonomi Danışmanları Konseyi'nin başkanı yeni ekonomik müjdeyi, takdis etmiş ve Amerikan ekonomisinin "esas amacı"nın "daha fazla tüketim malı üretmek" olduğunu ilan etmiştir. Bundan sonra gelen nesiller bu amaca sadakatle hizmet etmişlerdir. ABD'deki insanlar bugün ortalama olarak iki kat daha fazla otomobile sahiptir, iki buçuk kat daha uzun mesafeye seyahat etmekte, 21 kat daha fazla plastik kullanmakta ve ebeveynlerinin 1950'de uçakla kat ettiği mesafeden 25 kat daha fazlasını kat etmektedirler.

ABD'de doğduğundan bu yana tüketim toplumu, Amerika sınırlarının çok ötesine geçmiştir; yine de en gözle görülür sembolleri hala Amerika'ya aittir. Tokyo yakınlarındaki Disneyland her yıl neredeyse Mekke ya da Vatikan'ın çektiği kadar çok ziyaretçi çekmektedir. Coca-Cola ürünleri 170'in üzerinde ülkede dağıtılmaktadır. Her gün dünyanın bir yerlerinde yeni bir McDonald's restoranı açılmaktadır. Singapurlu çocuklar dişlerini Malaya dilinde "Hey, Beyler!" diyen, Konuşan Ninja Kaplumbağa Diş Fırçaları ile fırçalayabilmektedir. İlk önce ABD'de tamamlanan kitlesel pazarlama yöntemleri, örneğin, eski Doğu Almanlar'a "Marlboro... Batı'yı Tat" reklamını öğreterek, artık tüm kıtalarda uygulanmaktadır.

Altmışlara gelindiğinde, tüketim toplumunun esası ABD'den Batı Avrupa'ya ve Japonya'ya çoktan ulaşmıştır. Toplu olarak ele alındığında, Fransa, Batı Almanya ve Birleşik Krallık en hızlı artışı ellilerde ve altmışlarda yaşayarak yüzyılın ortasına kadar kişi başına düşen çelik kullanımını iki katına, çimento ve alüminyum alımını iki katından fazlasına ve kağıt tüketimini üç katına yükseltmiştir. Avrupa'da kişi başına düşen fazla paketlenen ve işlenen dondurulmuş gıda tüketimi seksenlerde iki katına çıkmış ve bu on yılın ikinci yarısında kişi başına düşen -çoğu atılabilen kaplarda olan- meşrubat tüketimi % 30 oranında artmıştır. Otomobiller de seksenlerde Avrupa'da çoğalmış, 1988'e gelindiğinde sayıları hane sayısını geçmiştir.

Japonya, tüketime Avrupa'ya oranla ABD'den çok daha geride başlamış, fakat aradaki farkı hızla kapatmıştır. Bugünkü Japonlar 1950'de, Japonya'da yaşayan insanlara oranla kişi başına dört kattan çok daha fazla alüminyum, yaklaşık beş kat daha fazla enerji ve yirmi beş kat daha fazla çelik tüketmektedir ve bu artışın büyük bölümü yetmişlerdeki enerji krizlerinden önce gerçekleşmiştir. Ayrıca kişi başına dört kat daha fazla arabaya sahiptirler ve yalnızca 1975'den beri her biri yaklaşık iki kat daha fazla et yemektedirler. Aynı zamanda uçakla da daha fazla seyahat etmektedirler: 1972'de 1 milyon Japon yurt dışına çıkarken, 1990'da bu sayı 11 milyona ulaşmıştır. Bugün, kırk yıllık tüketici yayılmanın ardından, Batı Avrupa ve Japonya'nın tüketim düzeyleri ABD'ninkinden çok az aşağıdadır.

Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japonya'da ev aletleri yaşamın standart donanımları haline gelmiştir. Her üç bölgede de hemen her evde bir buzdolabı ve çamaşır makinesi vardır. Çamaşır kurutma makineleri ve bulaşık makineleri hızla yaygınlaşmaktadır ve ABD'de 1987 yılında elde edilen verilere göre elektriğin % 13'ünü kullanan ve ozona zararlı soğutuculara dayanan havalandırma cihazları, evlerin üçte ikisinde demirbaş haline gelmiştir. Buna benzer şekilde, Japon evlerinin yaklaşık % 60'ında artık en azından tek bir odada kullanılan bir havalandırma cihazı vardır. Yalnızca seksenli yıllar boyunca mikrodalga fırınlar ve videolar ABD'deki evlerin yaklaşık üçte ikisine girmiştir .

Seksenler, dünya tüketim toplumunun tüm bu çekirdek bölgelerinde belirgin bir bolluğun yaşandığı yıllar olmuştur. Laissez-faire (bırakınız yapsınlar) ekonomi politikaları ve yeni yeni uluslararası hale gelmekte olan borsa ve tahvil piyasaları, zenginler arasında tüketim toplumunun orta kademelerinde "alabildiğin zaman al" sarhoşluğuna dönüşen bir kolay para heyecanı yaratmıştır. ABD'de bariz tüketim, Kükreyen Yirmiler'den bu yana hiç bu kadar yüceltilmemiştir. On yılın bitiminde, tüketiciler evlerini ve garajlarını üçüncü arabalarla, deniz motorlarıyla, ev içi eğlence merkezleriyle ve jakuzilerle doldurdukça, yüksek düzeylere doğru tırmanma konusunda kişisel borçlar ulusal borçlara uyum sağlamıştır. 1978-1987 yılları arasında Jaguar marka otomobillerin satışı sekiz kat artmış ve kullanılmamış kürk manto satın alanların yaş ortalaması 50'den 26'ya düşmüştür. Amerikalılar, sahip olduklarını korumak için özel güvenlik korumalarına ve hırsız alarmlarına, vergi yoluyla toplum polisi için yaptıklarından daha fazla harcama yapmışlardır.

Seksenlerde Japonya da bir tüketim sarhoşluğu yaşamıştır. On yılın sonuna doğru hükümet, iç tüketimi artırarak ülkenin uluslararası çapta kınanan büyük ticaret fazlasını azaltma umuduyla vefalı Japonları daha fazla satın almaları için teşvik etmeye başlamıştır. Bunun sonucunda altınla sarılmış suşi, köpekler için vizon kürklerin satın alındığı çılgınca bir harcama dalgası ortaya çıkmıştır; fakat Japonya yüksek tüketime hala tereddütlü yaklaşmaktadır. Birçok yaşlı Japon, eski tutumluluk inanışına bağlıdır. Tokyo'daki Waseda Üniversitesi'nden Yorimoto Katsumi şöyle yazmaktadır: "Eski nesilden olanlar... her sayfa kağıdı ve her parça ipi gelecekte kullanmak üzere saklamaya dikkat ediyorlar." Bir öğrenci ise, "Japon halkı maddi açıdan mutlu, fakat ruhsal açıdan değil... Kendimizi ya da yaşamdan ne beklememiz gerektiğini bulmaya asla zamanımız olmuyor." demektedir.

İngiliz ekonomist Paul Ekins'in yazdığı gibi, artan sayıda ve çeşitte mal ve hizmete sahip olup, bunları kullanmanın temel kültürel amaç ve kişisel mutluluğa, toplumsal statüye ve ulusal başarıya giden bilinen en kesin yol olduğunu kabul eden bir kültürel uyum olan tüketiciliğin yayılması, tüketici sınıfının kendi büyümesini çok geride bırakmaktadır. Örneğin, 1953'ten bu yana İstatistiki Matematik Enstitüsü araştırmalarında yer alan sorularla, Japon vatandaşlarından kendi felsefelerine en yakın olan felsefeyi seçmelerini istemiştir. Seçenekler arasından "kendi zevkine uyan bir yaşam sürmek" yolunda karar verenlerin oranı % 21'den % 38'e yükselirken, ilk araştırmada % 29 olan "temiz ve adil bir yaşam sürmek" seçeneğini seçenlerin oranı seksenlerin ortasında % 9'a düşmüştür.

Hızla artan tüketicilik, ABD'de yapılan kamuoyu araştırmalarında daha çarpıcı şekilde gözler önüne serilmektedir. 1967-1990 yılları arasında üniversiteye, eğitimin "mali açıdan çok iyi durumda olmak" için gerekli olduğuna inanarak girenlerin payı % 44'ten % 74'e yükselmiş, "anlamlı bir yaşam felsefesi geliştirmek" için gerekli olduğuna inananların payı ise % 83'ten % 43'e düşmüştür. Cornell Üniversitesi'nden bir öğrenci American Demographics dergisine, "Benim ebeveynlerim yaşam tarzlarından memnunlar. Bu benim için yeterli." derken, yaşıtlarının gayelerini özetlemiştir.

Aynı şekilde, 1976-1990 yılları arasında kendileriyle anket yapılan lise son sınıf öğrencilerinde "yaşamda bir amaç ve anlam bulma"ya karşı azalan bir istek ve tüketim toplumunun eserlerine karşı artan bir iştah görülmüştür. "çok paraya sahip olma"nın "çok önemli" olduğunu belirtenlerin oranı 1977'de yarıdan azken, 1986'da neredeyse üçte ikiye yükselerek, bunu yaşamdaki amaçlar listesinin ilk sırasına yerleştirmiştir. Daha ayrıntılı anket soruları da tüketiciliğin hâkimiyetini onaylamıştır.

İkinci arabalara, eğlence araçlarına, tatil evlerine, çeşitli ev aletlerine, günün modasına ve son model otomobillere duyulan arzular çarpıcı şekilde artmıştır. Doğu ve Orta Avrupa'nın eski sosyalist devletlerindeki vatandaşların yaklaşık olarak yarısı tüketici sınıfına dahildir ve eğer bu ülkeler ekonomilerini dünya pazarına bağlamayı başarabilirlerse, on ya da yirmi yıl içerisinde nüfuslarının büyük çoğunluğu bu sınıfa dahil olabilir. Budapeşte'deki barlardan birinde, genç bir adam Batılı bir muhabire, "Batı'daki insanlar, kendilerinin nasıl yaşadıklarını bilmediğimizi sanıyorlar. Evet, nasıl yaşadıklarını biliyoruz aslında ve bizler de öyle yaşamak istiyoruz." derken, ülkesinin tüketim ruhunu gözler önüne sermiştir. Alman bankacı Ulrich Ramin, "Doğu Almanlar araba, video ve Marlboro istiyor." demektedir. Eski Doğu Almanya'da yaşayanların % 70'i dünya otomobil sınıfına kısa zamanda girmeyi umut etmektedir; bu insanlar yalnızca 1991'de Batı'da üretilen bir milyon kullanılmış araba satın almışlardır.

Seçkin sınıfın bile tüketici sınıfa dahil olmadığı dünya ekonomisinde de tüketici yaklaşımlar giderek belirgin hale gelmektedir. Orta Hindistan'ın kıraç Deccan yaylasında, üst sınıf Hindular arasında yaygın olan çeyiz geleneğini daha önce hiç uygulamamış olan kabile köylüleri, artık müstakbel eşlerinden, planlanan evliliğin bedeli olarak tüketim malları talep etmektedirler.

Daha geniş çapta, piyasanın liberalleşmesi ve krediyle alışverişin başlaması sonucu 100 milyon dolayında üyesi olan bir Hindistan orta sınıfının oluşması, otomobiller ve televizyonlardan dondurulmuş gıdalara kadar her şeyin satışında patlamaya yol açmıştır. Hint şehirlerinin caddeleri, bisikletlerin, otobüslerin ve öküz arabalarının yerini artık sel gibi akan milyonlarca motosiklet ve arabanın almasıyla, dünyanın en tehlikeli trafiklerinden ve en kötü kirliliklerinden biriyle tıkanmıştır. Wall Street Journal, Hint evlerinde Hindistan'ın düzinelerce dilinden reklam yayını yapan 14 milyon televizyonla alay etmektedir "Tevazuya ve tasarrufa inanan geleneksel muhafazakâr Hintli, giderek yerini harcadığı oranda özgür düşünen yeni bir nesle bırakıyor."

Fortune dergisi de hızla endüstrileşen ülkeler hakkında aynı şekilde heyecanlanmaktadır. Dergi, Güney Kore'nin geleceğini şöyle görmektedir "Her şeyin daha fazlası. Daha fazla iskân, böylece daha fazla telefon, alet, televizyon, mobilya, lamba ve tuvalet ile tuvalet temizleyicisi." Far Eastern Economic Review, Endonezya'da, neredeyse tüm yerli ve ithal lüks eşyanın bedelini ödedikten sonra satın alınabileceği, havalandırmalı, mermer labirentler olan büyük alışveriş merkezlerini inşa etmek için ekiplerin gece gündüz çalışmakta olduğunu bildirmektedir. Tüketiciliğin tohumlarını eken reklamcılık, ülkenin en hızlı büyüyen endüstrilerinden birisidir. Meksika da tüketicilerin hırslarıyla inlemektedir; araba satışları 1991'in ilk yarısında dörtte bir oranında artmıştır ve alışveriş merkezleriyle hazır yemek lokantaları ülkeyi sürüklemektedir.

Tüketici yaşam tarzının tüm dünyada durdurulamaz biçimde yayılması, geleceği düşünmeksizin yaşayan insan türünün bugüne kadar karşılaştığı en hızlı ve önemli değişikliktir. Birkaç kısa nesilde araba sürücüleri, televizyon izleyicileri, alışveriş merkezi müşterileri ve tek kullanımlık malzeme alıcıları haline geldik. Bu önemli geçişin trajik ironisi, tüketim toplumunun tarihi yükselişinin, çevreye zarar vermek konusunda oldukça etkili olurken, insanlara tatminkar bir yaşam sağlamak konusunda etkisiz kalmasıdır.