Worldwatch Enstitüsü yayınlarından “Ne Kadarı Yeterli?” kitabı günümüzün yoğun üretim-çılgın tüketim sarmalını irdeliyor ve bu gidişin sonunun ekolojik bir felaket olacağını örnekleriyle sergiliyor. En acıklısı da çılgın tüketim ekonomilerinin insanları mutlu edemediğini, komşuluk ilişkilerini ve aile içi ilişkileri sildiğini, sosyal dayanışmayı tırpanlayıp, insanları topluma ve doğaya karşı yabancılaştırdığını öğrenmemiz.
Dünyada kişi başına düşen gıda tüketiminin en yüksek olduğu ABD'de insanlar zayıflama rejimleri ve reçeteleri için yılda 35 milyar dolar harcıyorlar. Böyle bir düzende yanlış bir şeyler olmadığını kim iddia edebilir?
Kuşkusuz çözümü bir Ortaçağ düzenine dönüşte aramayacağız. Günümüzün teknolojisinden yararlanarak ve doğru politikalarla nüfus artış hızını düşürerek bir miktar düzelme sağlayabiliriz.
Ama hepimize düşen asıl büyük görev ihtiyacımızdan çok daha fazla tüketmek, yakmak, eskitmek, yenilemek ve atmak üzerine kurulmuş olan çağdaş yaşam biçimine sırt çeviren ve paylaşmayı öne çıkaran bir düzene doğru yönelmektir.
Suçlu sensin, benim, bizleriz. Sorumlu olan da hepimiz, sorunu çözecek olan da bizleriz.
*Hayrettin KARACA TEMA Vakfı Başkanı
Önsöz 2
Son 40 yıldır daha fazla eşya satın almak ve daha fazla "şey" elde etmek, endüstriye dayalı olan Batılı ülkelerde insanların başlıca amacı olmuştur. Aynı zamanda, dünyanın en yoksul olan beşte birlik bölümü için de başka bir amaç söz konusudur; bir sonraki günü kurtarmak, bir parça yiyecek, yakıt olarak kullanmak üzere biraz odun, çocukları için barınak ve giyecek bulmak. Dünyanın beşte ikisinin -yaklaşık 2,2 milyar kişinin- bu çok farklı amaçlar için çalışmasının dünyaya zarar verdiği ve işlerimizi her zamanki gibi sürdüremeyeceğimiz gerçeği artık daha açık hale gelmektedir.
Endüstriye dayalı ülkelerde yaşayanlarımız için daha fazla tüketimin daha büyük tatmine eşit olmadığı da bir noktadan sonra daha açık hale gelmektedir. Harvard Üniversitesi’nde ekonomist olan Juliet Schor'un kısa süre önce ABD'de yayınlanan “Fazla çalıştırılan Amerikalı” adlı kitabı, pek çok Amerikalının bam teline basmıştır. Schor, yüzyılın ortalarından beri, bir seçim yapmamız gerektiğinde, her zaman daha fazla parayı, eğlenceye ve aileye ayrılacak daha fazla zamana tercih ettiğimize dikkat çekmektedir. Pekiyi bu, Amerikalıları daha mı fazla mutlu etmiştir? Anketler bu sorunun cevabının olumsuz olduğunu ortaya koymaktadır. Bizler daha fazla çalışma, daha fazla tüketim maddesi ve dolayısıyla dünyanın daha fazla harap edilmesinden oluşan bir monotonluğa tutsak olmuş durumdayız.
Bu kitap, bu bozuk çemberin kırılmasının gerekliğini açıklamaktadır. Alan Thein Durning, tüketim toplumunun dünya tarihinde yalnızca bir geçiş dönemi olduğunu iddia ediyor; hem kendisinin, hem de gezegenin gelecekteki yaşanılabilirliğinin hatırı için. Tüm ebeveynler çocuklarına daha iyi bir yaşam vermek ister; fakat artık bu iyi yaşamın daha fazla araba, daha fazla havalandırma cihazı, daha fazla paketli dondurulmuş gıda ve daha fazla alışveriş merkezinden oluşmayacağını anlamamız gerekir. Çocuklarımıza yiyecek, eğitim, tatminkâr bir iş, barınma ve sağlık gibi gereksinimler için var olan seçeneklerin azalmadığı, aksine arttığı bir dünya bıraksak ne kadar iyi olurdu. Bu, ancak biz tüketim toplumu üyelerinin tarzını değiştirmesiyle mümkün olabilir.
Böylesi bir değişimin mümkün olduğuna ilişkin bazı zayıf işaretler vardır. Seksenlerdeki tüketim savurganlığı, birçok ülkeyi etkisi altına alan ekonomik durgunluğa tepki olarak da olsa, daha düşük beklentilerin olduğu bir devre yerini bırakmıştır ve her yerdeki araştırmalar statükonun sihrini önemli derecede yitirdiğini göstermektedir. Şimdi, bu hayal kırıklığını, Alan'ın istikrar kültürü -kendi olanakları içinde yaşayan; dünyanın sermayesini değil, kaynaklarından sağlanan karı kullanan; tatmini dostluk, aile ve anlamlı çalışmada arayan bir toplum- olarak tanımladığı harekete yönlendirmenin zamanıdır. Alan'ın kitabının son bölümünde dikkat çektiği gibi, insanlık ile doğal çevrenin ortak kaderi bizlere, tüketicilere bağlıdır.
*Linda Starke Dizi Editörü