“Bahçenin birinde güneşe sevdalı bir gündöndü yaşarmış.Onun dibinde de gündöndüye sevdalı bir sarmaşık…Sevdalı sarmaşık gündöndünün gövdesine sımsıkı sarılır,yüzünü ona dönsün,onu sevsin diye her gün umutla beklermiş.Gündöndü ise her sabah güneş doğduğunda yüzünü sevdayla göğe çevirir hayran hayran güneşi seyredermiş.
Sarmaşık çaresiz,daha bir sıkı sarılırmış gündöndüye ama nafile,gündöndünün aklı güneşteymiş.Akşam olup güneş battığında sevdiğini yitiren gündöndü boynunu büker, içine kapanır kalırmış kederinden…Zavallı sarmaşık daha sıkı,daha sıkı yapışırmış o zamanlar..Gelgelelim sabah olduğunda, gündöndünün yüzünü kendisine çevirmeyeceğini güneşle onun arasına giremeyeceğini bir daha anlarmış bu çaresiz sarmaşık.
Ama günlerden bir gün,minik sarmaşık uyanınca bir de ne görsün;ilk defa sevgili gündöndüsünün yüzü güneşe değil,kendisine dönükmüş.Sevinçten az kalsın çığlık atacakmış ki gündöndüsünün güneşe baktığı gibi bakmadığını görmüş ve o an öldügünü anlamış.Çünkü sarmaşık,sevdiğinin yüzünü kendisine çevirmek için onun gövdesine sarıldıkça, yavaş yavaş onu boğduğunu, öldürdüğünü hiç farketmemiş.Gündöndü ölünce sarmaşığın da sarılacağı bir sey de kalmamış,zamanla o da sararıp solmuş. Sonra çiftçinin biri gelmiş,ikisini de koparıp bir kenara fırlatmış.”
Demem o ki,hepimizin sevginin dozunu ayarlayamadığımız dönemler olmuştur bu hayatta.Bir şeyler yaparız,karşımızdakine zarar verebilecek şeyler, ama ‘sevgimden yapıyorum’ deriz.Sanki içimizde beslediğimiz sevgiyle her şeyi yapabilme yetkimiz varmış gibi bunun arkasına sığınırız.Oysa sevmek başlı başına bir lütuftur kalplere verilen,anlamayız.Sonra ummadık bir anda her şeyin sarpasardığını farkederiz ki bu kez de iş işten geçmiş olur.Ne bir seven kalır ne de sevilen…Çünkü sevgisizlik kadar aşırı sevgiler de yorar bazen kalpleri,insanları…
Yormamak-yorulmamak,sevmenin-sevilmenin kıymetini bilip,sarmaşık olmamak dileğiyle…